-
1 köpeğin ağzına kemik atmak
бро́сить соба́ке кость, заткну́ть рот кому-л. пода́чкой -
2 önüne bir kemik atmak
заткну́ть рот, бро́сить кость кому -
3 kemik
(-ği)1.kemiki kalın — име́ющий больши́е, широ́кие ко́сти; кости́стый
kemik kesilmek — окостене́ть
kemik kırığı — перело́м ко́сти
2.1) костяно́йkemik tarak — костяно́й гре́бень
2) анат. ко́стный◊
-a kemik atmak — бро́сить кость кому, заткну́ть гло́тку каким-л. подая́нием◊
kemik gibi — [твёрдый] как кость◊
kemike (kadar) işlemek — прони́зывать до косте́й (о холоде)◊
kemiki sayılmak — быть о́чень худы́м, «рёбра пересчита́ешь» -
4 kemik
ко́сточка (ж) ко́сть (ж)* * *1. озвонч. -ğialın kemiği — ло́бная кость
eğe kemiği — ребро́
kol kemiği — плечева́я кость
2. озвонч. -ğikürek kemiği — анат. лопа́тка
костяно́йkemik tarak — костяно́й гре́бень
kemik atmak — заткну́ть кому-л. гло́тку, бро́сить кому-л. кость
kemiğe kadar — до са́мых косте́й
kemiklerini kırmak — ко́сти пересчита́ть кому; изби́ть
kemikleri sayılmak — быть о́чень худы́м
kemik yalayıcı — блюдоли́з, подхали́м
-
5 köpek
соба́ка (ж)* * *озвонч. -ği1) соба́ка, пёсav köpeği — охо́тничья соба́ка
bekçi köpeği — сторожева́я соба́ка
çoban köpeği — овча́рка
dişi köpek — су́ка
ev köpeği — дворня́жка
iş köpeği — служе́бная соба́ка
kapı köpeği — цепно́й пёс
kurt köpeği — волкода́в
polis köpeği — полице́йская соба́ка, ище́йка
serseri sokak köpekleri — бродя́чие / бездо́мные соба́ки
sıhhiye köpeği — санита́рная соба́ка
2) бран. пёс парши́вый, негодя́й, подле́ц••köpeği bağlasan durmaz — погов. да́же соба́ка [здесь] не бу́дет жить
köpekle yatan pire ile kalkar — посл. с кем поведёшься, от того́ и наберёшься
köpeğe atsan yemez — погов. да́же соба́ка не ста́нет есть
- köpek gibiköpeğin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı — посл. е́сли бы моли́твы соба́ки бы́ли услы́шаны, то с не́ба сы́пались бы ко́сти
-
6 ön
деся́ток (м) де́сять* * *1.1) простра́нство, ме́сто (перед кем-чем-л.); то, что нахо́дится (перед кем-чем-л.)önüne bak! — смотри́ под но́ги!
önünü görmeden yürüyordu — он шёл ничего́ не ви́дя пе́ред собо́й
evin önü bahçe — пе́ред до́мом сад
şehrin önlerinde — на подсту́пах к го́роду
2) перёд, пе́редняя часть (чего-л.)caketin önü iki sıra düğme ile süslenmiştir — перёд жаке́та отде́лан двумя́ ряда́ми пу́говиц
3) предстоя́щее, ближа́йшее бу́дущее2.önümüz kış — впереди́ у нас зима́
1) пере́дний, находя́щийся впереди́ön plânda — на пере́днем пла́не
ön sıralar — пере́дние ряды́
trenin ön tarafı — головна́я часть по́езда
2) предше́ствующий (чему-л.)ön emir — воен. предвари́тельное распоряже́ние
ön hesap — предвари́тельный подсчёт, предвари́тельные подсчёты
••- önde- hoca önde
- subay arkada içeriye girdiler
- öndeki
- önden
- önden yürümek
- önümüzdeki
- önümüzdeki günlerde
- önümüzdeki hafta
- önümüzdeki sınav
- önümüzdeki yıl için
- öne almak
- öne alınmak
- önünü almak
- önünde arkasında dolaşmak
- önüne arkasına bakmadan
- önüne bakmak
- önüne bir kemik atmak
- önüne dikilmek
- öne düşmek
- önüne geçmek
- önüne gelen
- önüne katmak
- önünü kesmek
- öne sürmek -
7 ağız
рот (м)* * *I выпад. -ğzı1) рот, пасть2) го́рло, го́рлышко; выходно́е отве́рстиеağzı dar şişe — буты́лка с у́зким го́рлышком
cebin ağzı — про́резь карма́на
yanardağın ağzı — кра́тер вулка́на
3) вход (в бухту, залив и т. п.)körfezin ağzı — вход в зали́в
4) нача́ло ( дороги)yolun ağzında — в нача́ле доро́ги
5) края́ (сосуда и т. п.)bardağın ağzı — края́ стака́на
testinin ağzı — края́ кувши́на
6) у́стьеçay ağzı — у́стье реки́
7) разви́лка, перекрёстокdört yol ağzı — перекрёсток доро́г
iki yol ağzı — разви́лка
8) ле́звие9) диале́кт, го́ворRumeli ağzı — румели́йский диале́кт
10) тон, мане́ра ( разговора)ağzı değişti — он заговори́л по-друго́му
bana karşı bu ağzı kullanma — ты со мной таки́м то́ном не разгова́ривай
11) муз. мело́дии, напе́вы (какой-л. местности)12) разг. разsobayı günde iki ağız yakıyoruz — мы то́пим печь два ра́за в день
••ağzı torba değil ki büzesin — погов. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
ağız yüreğin artığını / taşkınını söyler — посл. у кого́ что боли́т, тот о том и говори́т
- ağzında- ağzı açık ayran delisi
- ağzı açık kalmak
- ağzını açıp gözünü yummak
- ağız açmak
- ağzını açmak
- ağız açmamak
- ağzını açmamak
- ağız açtırmamak
- ağız ağza vermek
- ağızdan ağza
- ağızdan ağza geçmek
- ağza alınmaz
- ağza almamak
- ağzına aptesle almak
- ağzını aramak
- ağzına atmak
- ağzından baklayı çıkarmak
- ağzında bakla ıslanmamak
- ağzına bakmak
- ağzının içine bakmak
- ağzına baktırmak
- ağzından bal akmak
- ağzını bıçak açmamak
- ağzına bir kemik bırakmak
- ağzına bir parmak bal çalmak
- ağzında gevelemek
- ağız bozukluğu
- ağız burun birbirine karışmak
- ağzı burnu yerinde
- ağzından çıkanı kulağı duymamak
- ağzından çıkanı kulağı işitmemek
- ağzından çıkmak
- ağız değişikliği
- ağız değiştirmek
- ağzını dilini bağlamak
- ağız dil vermemek
- ağzı dili kurumak - ağzından düşürmemek
- ağzından girip burnundan çıkmak
- ağzı havada
- ağzını havaya açmak
- ağzını hayıra aç!
- ağzıyla kuş tutmak
- ağzından kaçırmak
- ağzını kapamak
- ağzını kiraya vermek
- ağzının kokusunu çekmek
- ağzı kulağına varmak
- ağzı kulaklarına varmak
- ağız kullanmak
- ağzı kurusun!
- ağzından lâf almak
- ağzı lâf yapıyor
- ağzı lâkırdı yapıyor
- ağzından lokmasını almak
- ağzını öpeyim!
- ağzının payını vermek
- ağzının ölçüsünü vermek
- ağız persengi
- ağzının perhizi yok
- ağız satmak
- ağzını sıkı tutmak
- ağzını pek tutmak
- ağzı sulanmak
- ağzı süt kokuyor
- ağız tadıyla
- ağzının tadıyla
- ağzının tadını almak
- ağzının tadını bilmek
- ağzını tıkamak
- ağzını topla!
- ağzı var dili yok
- ağzı yanmak
- ağız yaymak
- ağzından yel alsın!
- ağzını yoklamak
- bir ağızdan
- hep bir ağızdan IIмоло́зиво -
8 kuru
1) в разн. знач. сухо́йkuru çeşme — вы́сохший исто́чник
kuru rüzgâr — сухове́й
kuru soğuk — сухо́й моро́з
2) сушёный; вы́сохшийkuru incir — сушёный инжи́р
kuru meyva или kuru yemiş — сухофру́кты
kuru üzüm — сушёный виногра́д, изю́м
kuru yaprak — сухо́й лист
3) сухоща́вый, худо́й, то́щийkuru kemik — то́щий, худо́й, ко́жа да ко́сти
kara kuru bir adam — то́щий челове́к
4) в разн. знач. го́лый, пусто́йkuru ekmek — пусто́й хлеб
kuru oda — пуста́я ко́мната
kuru tahtada kalmak — лиши́ться всего́, оста́ться ни с чем (букв. оста́ ться на го́ лых доска́х)
kuru toprak üzerinde, kuru yerde — на го́лой земле́
5) перен. необосно́ванный; пусто́йkuru gürültü — напра́сный шум
kuru hulyalar — пусты́е мечты́
kuru iftira — напра́слина, я́вная клевета́
kuru kalabalık etmek — окола́чиваться без де́ла
kuru kuruya — напра́сно, по́пусту
kuru laf — а) пуста́я болтовня́, пусты́е слова́; б) нереа́льные (пусты́е) обеща́ния
kuru sıkı — а) холосто́й вы́стрел; б) притво́рный гнев
kuru sıkı atmak — сде́лать холосто́й вы́стрел, стреля́ть вхолосту́ю
kuru sıkı tehdit — пуста́я угро́за
kuru vaitler — пусты́е обеща́ния
◊
kuru başına — оди́н; оди́н как перст◊
kuru başına kalmak — оста́ться совсе́м одному́◊
kuru gösteriş — показу́ха◊
kuruda kalmak — сиде́ть на мели́ (о судне)◊
kuru ağaç gölgesinde sığınılmaz — посл. под го́лым де́ревом не укры́ться
См. также в других словарях:
kemik atmak — hkr. (birinin önüne) susturmak, oyalamak için birini küçük bir şeyle avutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
önüne bir kemik atmak — ağzına bir kemik atmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kemik — is., ği, anat. 1) İnsanın ve omurgalı hayvanların çatısını oluşturan türlü biçimdeki sert organların genel adı Kemikten bir tahta gibi gıcırdayarak Nihat yerinden kalktı. P. Safa 2) sf. Bu sert organdan yapılmış Kemik tarak. Birleşik Sözler kemik … Çağatay Osmanlı Sözlük
köpeğin ağzına kemik atmak — hkr. karşı gelerek bağırıp çağıran birini susturmak için ona bir çıkar sağlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağzına bir kemik atmak — birini küçük bir çıkarla susturmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağız — 1. is. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü 2. is., ğzı, anat. 1) Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk 2) Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü Küçük bir ağız. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
köpek — is., ği, hay. b. 1) Köpekgillerden, boy ve biçim bakımından pek çok cinsi olan, çok iyi koku alan, sadık, bekçilik ve avcılık gibi işler için beslenen memeli hayvan (Canis familiaris) Onun vaktiyle pek sevdiği küçük, sırtı siyah ve göğsü beyaz,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ön — is. 1) Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı Beş on kişi, köşkün önünde toplandık. M. Ş. Esendal 2) Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim. B. Felek 3) Bir kimsenin ilerisi Bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
zar — 1. is., esk., Ar. izār dan Kadınların örtündükleri çarşaf, car (II) 2. is. 1) İnce perde veya örtü 2) anat. İnce ve yumuşak yaprak biçimindeki organlar veya organ bölümleri, çeper 3) bit. b. Birbirine sımsıkı yapışık hücre veya moleküllerden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Liste Swadesh Du Turc — Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie … Wikipédia en Français